Rota


View hindistan seyahati ocak-subat 2011 in a larger map

Delhi’de metro (14 Ocak)

Bugun Delhi'de metroya bindim. Sonucta Istanbul tramvayindan sardunya formatina alisigim. Ama Delhi’de bu bambaska bir boyuta tasindi. Sorun su: Adamlar o kadar paraya kiyip on numara metro agi kurmuslar (Istanbul’a on basar), ama metroya yaterli sayida tren koymamislar. Tren yarim saatte bir geliyor! boyle bir mallik. O kadar para harcayip tuneller kaziyorsun, sonra o tuneller bos bos duruyor. Tuneller bos durunca platformlar dolu oluyor tabi. Platformda kadinlarin bekledigi bolge pembe renkle isaretlenmis. Kadinlarin ayri vagonlarda seyahat etme nedeni munasebetsiz Hint erkekleriymis. Ben erkekler icin ayrilmis kisimdaki yigina katiliyorum. 20 dk kadar sonra tren platforma yaklasiyor. Kapilar acilir acilmaz trene binmeye calisan vatandas yigini ile trenden inmeye calisanlar arasinda ikinci cihan harbi basliyor. Platformdakiler bireyliklerini askiya alip kocaman amorf bir kutleye donusmus durumda. istesemde istemesemde bu yiginin bir parcasiyim. ayaklarim yavas yavas yerden kesiliyor. Heryeri bir ugultu ve cocukca sen seslerin karisimi bir patirti kapliyor. Benim rizasiz parcasi oldugum yigin kapiya yuklendikce trenden cikmaya calisanlardan yalvar yakaris sesler yukseliyor. Bazilarinin gozlerinde lutfen birakin da ineyim yalvarisi insanin icini parcaliyor. Istanbul tramvay hattinda hattin cok yogun oldugu, trenin icinin de konserve gibi oldugu durumlarda binmeye calisanlarin stratejisi sagindaki solundakileri ekarte edip buldugu kucuk bir kavuga yerlesmektir. Ama Delhi'de boyle cakalliklara firsat yok. kutlenin dis ceperinde 5-6 vatandas, yigini tren kapisina dogru itme gorevi ustlenmis. Ya hepimiz ya da hicbirimiz! Insan denizinin icersinde trene giriyorum sonunda.

Trenin icersinde her koldan uzerimde inanilmaz bir basinc var. Nefes almakda zorlaniyorum. Ilginc olan tren kapilari kapandiktan sonra dahi icerde dalgalanma devam ediyor. Her daim bir hareketlilik beni ordan oraya surukluyor. insanlar durmadan konusuyor, sakalasiyor. boyle bir ortamda insan ne hakkinda konusuyor olabilir? nedir bu kadar komik olan? (Istanbul da bir otobusde benzer bir durum olsa herkes somurta somurta belki icinden IETT'ye kufrede kufrede gider) vucudum tamamiyle insanla kapli… gulusmeler bagrismalar… dayanamiyorum artik. icimden freeedooom diye bagirmak geliyor. Tamamen kontrolum disinda. Yutkunuyorum. Tam agzimi acmisken tren inecegim istasyona yaklasiyor. Neyse, yuzduk yuzduk kuyruguna geldik. Simdi burdan bir sekilde cikmam lazim. Istasyondaki kutle cikmak isteyenlere karsi yukleniyor. Trene binmeye calisanlari ite kaka kapiya dogru ilerliyorum. Resmen gogus goguse muhabare gibi. Sagimda solumda huzunlu caresiz cigliklar atan, kucaginda bebeleriyle inmek icin yalvaran analari gecerek, nihayet trenden ciktigimda derin bir nefes aliyorum. Alt tarafi uc durak gittim. Ama bitkinim. Hindistan’da sehir hayatinin gercegi bu. Hersey hayatta kalma mucadelesinin parcasi. Kissadan hisse: Hindistan’da sehirlerden mumkun oldugunca uzak durum, 2. Illa sehir gormek istiyorsaniz Delhi iyidir. 3. Delhi’ye gelecekseniz metroyu kullanmayin. pufur pufur auto rickshaw dururken ne gerek var!

Sehir isiklari (18 Ocak)

Lafi uzatmadan soyliyim, zaten surpriz degil. Hintliler sehirlesme olayinda bayagi sinifta kalmislar. bizim de mustarip oldugumuz devasa-boyutta-koy-olarak-kent sorunu bunlarda da var. Yani nufusu 800-1000 civarinda bir koy veya kasabayi alin bunu enlemesine ve boylamasina buyutun. Karsiniza steryotipik bir hint sehri cikiyor. Tamam cok da abartmayalim sonucta metronun, veya otoyollarin oldugu sehirler de var. Mesela Yeni Delhi gayette yasanilacak bir sehir. Istanbul'daki trafik sorununun boyutu Yeni Delhi yle kiyaslanamaz bile. Cok guzel bir metro sistemleri, genis yollari filan var. Nufusu Istanbul'dan daha fazla ama trafigi daha rahat. go figure. Bir de auto rickshawlara ve belediye otobuslerine dogalgaz kullanma zorunlulugu getirilmis. Atliyorum auto'ya 50 rupeeye sehir merkezindeyim (yaklasik 1.5 TL). Yolda mis gibi ferah ferah gidiyorum. Ama burda kalmis yasamis insanlarin soyledigine gore Delhi kural degil istisna.

Su anda bu satirlari yazdigim Chennai tam olarak yukarda bahsettigim mega-koy konseptiyle buyumus. Sehirde bir tren hatti mevcut, ve fakat bu yollarin dolup tasmasini engelleyememis. Bir gun kafamiza esti gidip su unlu restorana gidelim, hem ordaki sokak cok ferahmis, dedik. Yani Nisantasi formatinda piyasa sokagi. Mekana vardigimizda bir ikitelli'nin bir Bagcilar'in hasretini cektim. Auto rickshaw larin sagli sollu ataklari, bitmek bilmeyen korna sesleri ve mazot bulutlariyla kapli kaldirimsiz bir sokak. Iste Chennai’in en baba mekani. enjoy! On bes dakka dayanabildik, ondan sonra otele direk geri donus. Zaten bizim isimiz Chennai’daki otobus terminali ve tren gariyla, yoksa sehirle pek bir alisverisimiz maalesef olamiyor.

Chennai-Pondicherry (17-20 Ocak, 2011)

Delhi’den Chennai’ya 30 saatlik bir tren yolculugu sonucu ulastik. 17 Ocak aksam 11 de bindigimiz tren iki gun sonra sabah 7’de Chennai’ya vardi. Bu kadar uzun saatler gozunuzu korkutmasin. Hint trenleri can! Yatakli vagonda tingir tingir gidiyorsun. Gunduzleri de kitap mi okursun, yazi mi yazarsin, hayallere mi dalarsin ne halt edersen et. Vagon aralarinda kapiyi ac, pufur pufur kir peyzaji seyret. Keyifli seyler bunlar. Tabi Chennai asil gezilecek yer degil, sadece bir terminal (bkz onceki yazi). Hemen ertesi gun Pondicherry’e gitmek uzere otobuse atliyorum. Burasi Chennai’in yaklasik 200 km guneyinde (otobusle uc bucuk saat) Fransizlarin 18. yuzyil koloni denemelerine baskentlik yapmis eski bir sehir. Gitmeden evvel cok ovgusunu isitmisligim var. Ozellikle kolonyel mimarisi ile ilgili. Gunes batmasina yakin vardigim icin direk kalacak yer derdine dusuyorum. Koca sehirde bir tane musluman sokagi var(mis) nasil denk getirdiysem benim otel odasi buraya denk gelmis. Tam da caminin karsisina. Maalesef bunun farkina sonradan vardim. Buralarin cami mimarisine pek alisik degilim. Sonucta bina cok da dikkatimi cekmedi, bayagi cirkin bir sey. Ne zaman mi anladim cami oldugunu? Sabahin korunde ezani beynime yiyince! Ses sonuna kadar acik. Muezzin avaz avaz bagiriyor. Sabahin korunde ezan sesiyle uyanmak bir eziyet, ama bu kadar arsiz, utanmaz derecede detone bir ezanla uyanmak…Insan Sultanahmet muezzininin o makamli notali ezanini hasretle aniyor. O mekanda ikinci bir gece gecirmedim. Otelin sahibine de burda cami varmis neden soylemiyorsunuz kardesim, uykum pic oldu diye cikistim. O kadar gaza ragmen politically correct Hindu otel sahibi sesini cikarmadi. Delikanli adammis.



Pondicherry (yeni ismiyle Puducherry) yasini basini almis Avrupali (ekseriyetle Fransiz tabi) turistin bir film seti havasindaki mekanlarini aheste aheste gezip tozdugu hediyelik esya, yerel el sanatlari dukkanlarini, sanat galerini, cafeleri arsinladigi ufak bir sehir. Beni afakanlarin basmasi cok uzun surmedi. Zaten bir yer yasli Avrupali turist tarafindan istila edilmisse orda backpacker in isi olmaz! Orasi bitmis demektir. Ama nezih ve fotojenik bir sehir, deli gibi fotograf cektim. Gecen yil Shanghai’da Fransiz mahallesinin oldugu yerlerde bayagi oyalanmistim. Fransiz mimarisini kolonilerinden tecrube etmeye devam ediyorum. Avrupa’yi vize uygulamasindan dolayi boykot ettigim surece de bu boyle olucak gibi.

Mamallapuram (21-26 Ocak)


Pondicherry’de bir gece kaldiktan sonra derhal Mamallapuram denilen Bengal korfezine nazir sayfiye mekanina yola cikiyorum (tekrar kuzeye yani Chennai’a dogru) Burasi Bacpackeristan diye tabir edilen yani Avrupa, Kuzey Amerika, Avustralya, Yeni Zelanda ve Israil’den ipini koparan genclerin solugu aldigi mekanlardan biri. (Ama yine de sasirtici derecede orta yasli ve emekli nufus da var) Mekan gayet hos. Plaji ve okyanusu gorunce resmen cosuyorum. Icim icime sigmiyor. (Minneapolis’i Aralik’in sonunda en son biraktigimda eksi 15 dereceydi) Kumsalin uzerinde sira sira balik restoranlari var. Son derece low key bir tempo hakim. Tamam eyvallah ama benim acayip yadirgadigim bir sekilde kesinlikle bir parti, veya eglence icin zaman veya mekan ayrilmamis. Icki servis eden mekanlarin tumu saat 11’de kapaniyor. Zaten saat 11’den sonra da herkes odasina cekiliyor. Bayagi garip bir durum. Ama sevdim ortami. Zaten bu tarz plaj mekanlari benim dogal yasam alanim. Burda dort gece geciricem.

Plajdaki restoranlarin baliklari taze, sonucta gozumun onunde tutuluyor. Ama ben maalesef sevemedim buranin baliklarini. Pek tadi tuzu yok. Kalamar bile kalamar gibi degil. Valla akdeniz merkezcilik, gastronomik tutuculuk filan yapmiyorum. Bir sekilde olmamis. Napalim saglik olsun. Zaten okyanus baligindan ne bekliyorsun.

Mamallapuram'da ikinci gunumde 'a 60 ruppee ye kiraladigim derme catma bir bisikletle Tirukalukundram denilen kasabaya yolculuk ettim. Maksadim Vedhagiriswarar isminde hakim bir tepede olan konumuyla unlu tapinagi ziyaret etmek. Tabi amacim tapinakdan ziyade tepeye cikip manzarayi seyretmek. Katedilecek mesafe 17 km, yani gidis donus onumde 34 km mesafe var, o da hersey tikirinda giderse (ki gitmedi). Ben sorula sorula Bagdat bulunur misali, onume gelene "haci, Tirukalukundram a burdan mi gidiyoruz" diye soruyorum durmadan, sagolsun herkes cok yardimci oluyor. Ama nedense git git yol bitmiyor. Goz var nizam var, 17 km dedigin benim surmekte oldugum skindirik bisikletle bile bir sekilde en fazla 1 saatte katedilir, nedir yani. Daha sonra (google maps marifetiyle) farkediyorum ki yol sordugum amcalar agabeyler beni bayagi dolambacli bir rotaya sevketmisler. Daha dogrusu ilk yol sordugum kisiden temiz kazik yemisim, sonrakilerin cok da yapacaklari birsey yokdu zira bayagi bir yol gitmistim zaten. Gidis donus toplamda 34 yerine yaklasik 48 km yol yaptim, ama bayagi bir mekan da gormus oldum. Hindistan'in koysel peyzajini ozumsedim.

Vedhagiriswarar tapinagina ogleden sonra 2 gibi variyorum. (yola oglen cikmistim) ama ogreniyorum ki tapinak 4 e kadar kapaliymis. "ben tapinaga girmek istemiyorum zaten, tepeye cikip tapinagin etrafindan manzaraya bakicam" dedimse de beni yukari salmadilr. tepeye cikan merdivenlere cikan kapi zincirli. Onunde bekleyen sari kiyafetli tapinak bekcisi kadina diz cokup yalvarmadigim kaldi "teyze sal beni gideyim, benim isim tapinakla degil,topografyayla." En sonunda acik acik rusvet teklif ediyorum. "hayir bu isin parayla alakasi yok" gibi birseyler soyledi. Ulan ne namusluymus bunlar beaa. Napalim uc saat orda bir sekilde vakit oldurucez. Tapinagin bahcesinde bilumum insan oturmuslar tasin ustune bekliyorlar. Maymunlar catilarda birbirini kovaliyor. Ortam sen sakrak. Tam avlunun ortasinda yaklasik 20-30 kadini yerde comelmisler rengarenk sarilariyle ilahiler soyluyorlar. orda bir haci kafilesinden bir amca gel gel isareti yapiyor. Hal hatirdan sonra karnin ac mi sorusu geliyor. Ben daha birsey demeden beni hemen arkada kurduklari sofraya aliyorlar. Comelip direk yumuluyorum yemege, agzim dolu oldugu halde "yo bondan doho vormu" diyerek yuzsuzlugun kralini yapiyorum. amca(emekli muhendismis) guler yuzlu ifadeyle yarasin kocuma der gibi bakiyor dizimin dibinde. yemek zehir gibi aci (guney hindistan mutfagi tabi ne sandin) ama yaninda gelen pidemsi seyler mukemmel. Allah razi olsun demekle yetiniyorum. Daha fazla aciktan yuzlerine vurmak istemiyorum putseviciliklerini.

Geyik fena degil ama vakit gecmiyor. Hickimse Turkiye nin ne oldugundan haberdar degil. En fazla “uzakta asya da bir ulke olsa gerek” tarzinda cevaplar geliyor. Can sikintisindan dilenci kadinlarla geyik cevirmeye basliyorum. Tabi oyle bedava geyik yok, onlar da istihkaklarini aliyorlar. (200 rupees). Sonunda saat 4 u gosteriyor! Kapi acilir acilmas ok gibi firliyorum. 500 basamagi 15 dakikada cikiyorum (bok var sanki). tepeye vardigim da terden siril siklamim. Ama manzara pek yahsiymis. Terasda biraz soluklandiktan sonra tapinaga goz ucuyla bile bakmadan inise geciyorum. Beni goren bekci, tapinak 15 dk sonra acilacak onu da bekle oyle inersin diyor...

Hampi (Jan 29)


Hampi anlatilmaz yasanilir. Fotograflardan cok kismi bir intiba edinebilirsiniz. Ama koskocaman ve yusyuvarlak kayalardan menkul tepeler ve bu tepelerin arasindan kivrila kivrila akan bir nehir, nehrin etrafinda ve kayalarin icine oyulmus envai cesit tapinak. Bazi manzaralar vardir, birkac kez bakinca artik ayni husu duygusunu uyandirmaz, artik perspektif bir bosluga donusur, oyle mal mal bakarsin. Burasi boyle degil. Elli kare baksan yine de gorecek birseyler bulunuyor.

Hampi dini bir merkez. Hindistan’in dort bir tarafindan Hindu hacilar akin akin geliyorlar buraya. Bir de bizim ziyaretimiz orda yerel bir festivale denk geldi. Hampi’nin sokaklarinda adim atacak yer yok, ama allahdan nehrin karsi kiyisinda hala huzurlu mekanlar var. Hampi’de bir gece gecirdikten sonra Goa’ya dogru yola cikiyoruz. Goa’nin guneyindeki plajlar pek meshur. Biz de guneyde Pallolem denilen cennet kosesini kendimize mekan olarak sectik. Burda toplam bes gun geciricez.

Pallolem, Goa (29 Ocak- 3 Subat)


Pallolem Arap denizine nazir on numara bir plaj mekani. Hilal seklindeki kumsalin uzerine kurulmus bungalow tarzi onlarca muessese var. Biz de bir tanesine kuruluyoruz. Pallolem’de tipik bur gunumuz soyle gecti: sabah erkenden kalk, plajda ufak bir yuruyus, denizde yuzme, kahvalti, yayila yayila kitap gazete okuma, sekerleme, ogleden sonra gunes banyosu, tekrar yuzme, gunes batimina yakin plaj futbolu (biraz heves etsem plaj kriketi de oyniycam ama oyunun kendisini sevmiyorum), vs vs. yani isin ozu tamamiyle gevsek bir hayat formuna gecis.
Burasi da Avrupanin kisindan sogundan kacan turistlerle dolu. Her turlu memleketten ve yastan insan var, ama birincilik icin Fransizlar’la Ruslar kapisir. Her tarafta Rusca yoga ilanlari var. Bunun yaninda azimsanmayacak miktarda Hintli turist aile de var, ama tabi denize giren bir tane Hintli gaci yok.